Sizce de dünya üzerinde görünmez bir güç var mı?
Peki varsa bu gücün silahı para mı?
Hadi gelin hep birlikte sihirli sözcüğü söyleyip öldürülen üç kişinin hayatını inceleyelim.
Abraham Lincoln, suikasta uğramadan önce yaptığı konuşmasında kime ve kimlere karşı nasıl bir savaşın içerisinde olduğunu açık bir dille insanlara duyurmaya çalışmıştı. Kendisi ABD tarihinde çok önemli bir yere sahip bir başkandır. Dünya hukuk sistemini, adaleti Avrupa’ya tekrar hatırlatan; kimilerinin yarı vampir olarak tanımladığı şahıstır.
‘’Paranın sahibi olan güçler, barış zamanında milleti sıkıntıya sokmak için harekete geçmekte ve sıkıntılı zamanlarda ise onun hakkında komplolar kurmaktadırlar. İki büyük düşmanım var, biri Güney ordusu, diğeri bankerler. Ülkelerde paranın hâkimi olan güçler, insanların ön yargılarını kullanarak kendi yönetim alanlarını genişletmeye çalışmaktadırlar. Ta ki bütün varlık birkaç kişinin eline geçipte Cumhuriyet yok edilinceye kadar.’’
1860’larda Amerikan Başkanı’nın söylediği bu söz sizce günümüzü mü işaret ediyor?
Abraham Lincoln’un bu konuşmasında kast ettiği olay, bugün dünyadaki bütün belaların başı olan FED’tir. FED, Rothschild ailesinin kontrol ettiği özel bir şirkettir, tıpkı İngiltere Merkez Bankası gibi. FED kurulma sürecindeyken, 4 ABD başkanı karşı çıktığı için dördüne de suikast düzenlenmiştir, üçü hayatını kaybetmiştir. Abraham Lincoln de öldürülenler arasındadır.
Dünya üzerindeki görünmeyen güç sadece parayı mı kontrolü altında tutuyor? Yoksa?
John Fitzgerald Kennedy
Kennedy Amerikan tarihinin en genç başkanıdır ve aynı zamanda Amerikan başkanı olmuş ilk Katoliktir. Kennedy’nin babası da İngiltere’de büyükelçilik yapmış bir Katoliktir. Ailecek Yahudileri sevmez, İsrail Devleti’ne kesin şekilde karşı olan aile olarak dünya tarihine geçmişlerdir.
İsrail kurulduğu günden beri Ortadoğu’da hep bir süper güç olma hayali ile hareket etmiştir. Bu yüzden İsrail Devleti Ortadoğu’da hızlı bir ‘Nükleer silahlanma programı’ izlemeye başlamıştır. İsrail’in Dimona Çölü’nde kurduğu nükleer santralinde, atom bombası ve nükleer başlıklı füze üretmesi özellikle Başkan Kennedy’i anormal derecede rahatsız etmiştir. İsrail’in elindeki bu maddi gücün arkasında duran aileleri derin bir şekilde araştırmaya başlamıştır.
İsrail’ in bu hamlesine karşı Kennedy, Ben Gurion’a yazdığı sert bir uyarı mektubunda ‘İsrail’in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını’ belirtmiştir. Ben Gurion da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy’ye ‘genç adam’ diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur. Nitekim Kennedy ağır basmış. Ben Gurion istifa etmiştir. İşte süreç buradan sonra başlıyordu.
Kennedy 4 Haziran 1963’te Amerikan temsilciler meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan dolarını basma yetkisini Rothschild’e ait olan Federal Reserve Bank’ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası’na vermiş ve tarihe geçecek şu sözleri söylemiştir:
“Bir ülkenin parasının denetiminin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu” belirterek kendi hazin sonunu hazırlamıştır.
Lidyalıların parayı kadınların belli bir para karşılığında istedikleri erkeklerle evlenmesi için çıkarttığını biliyor muydunuz? Peki şu an para ne demek?
Federal Reserve Bank ve dolar, İsrail’in en büyük gelir kaynağıdır. Tabiri caizse şah damarıdır. Kennedy, doları basma yetkisini Federal Reserve Bank’ın elinden alarak adeta İsrail’in şah damarını kesmiştir. Neticede İsrail için Kennedy’nin etkisiz hâle getirilmesi şart olmuştur.
Bu konuşmasından sonra Dallas’ta üstü açık Limuzini ile halkı selamladığı sırada Elm caddesinden Houston’a doğru beklenmedik bir dönüş yapar. İşte tam o sırada Kennedy’nin aracı ateş çemberinin içine girer ve araca altı kurşun isabet eder. Yanında Vali Connaly de vardır. İlk 5 kurşun Kennedy’i öldürmemiş, 6. kurşun beynine isabet ederek olay yerinde ölmüştür.
Kennedy ilk ve son savaşını insanların göremediği para baronlarına açarak adeta Abraham Lincoln’un izinden gitmiştir.
Kazanan tekrar FED ve Rothschild ailesi olmuştur.
İstedikleri ülkelerde istedikleri kaos ortamını çıkartıp din, dil, ırk fark etmeksizin neyi hedefliyorlar? Yoksa kaos ortamından doğacağına inandıkları Mesih inancını mı?
Turgut Özal
Özal’ın tarih sahnesinden silinmesi de bu iki başkandan farksız değildi. Özal, büyük bir sevinç ve halk desteği ile başbakan olmuştur. Arkasına halkın desteğini alan Özal, İsmet İnönü döneminden kalma Türkiye’yi bulunduğu yerde sayma politikasından uzaklaştırmak istemiştir. Bu süreç için ciddi bir hazırlık içerisine giren Özal, kendi ekibini oluşturarak ilk adımını atmıştır. Adnan Kahveci (1978 Hazine Bakanı), Eşref Bitlis (Genelkurmay Başkanı), Uğur Mumcu’yu (Cumhuriyet gazetesi Genel yayın yönetmeni) baronların desteklediği PKK sorununu çözmek için görevlendirmiştir. Türkiye’ye maddi ve manevi olarak büyük zarar veren bu baronlar, Özal’ın kameralar karşısındaki her sert konuşmasında terör eylemleri yaparak adeta “Türkiye bizim istediğimiz şekilde yönetilecek” mesajını vermişlerdir. Özal’a faiz ile para alması gerektiğini direten bu baronlar Özal’ın tutumu karşısında neye uğradığını şaşırmıştır.
‘’Türkiye’yi küresel güç yapacağız.’’ diyen Özal’ın elini kolunu kesmek isteyen para baronları boş durmamış ve Özal’ın en yakınındakilere suikastlar düzenleyerek Adnan Kahveci, Eşref Paşa ve Uğur Mumcu’yu öldürmüşlerdir. Yalnızlaşan bir Kurt evcilleşmez, daima dik durmaya çalışır. Özal da aynısını yaptı ve 1993 yılında öldürüldü.
Türkiye ve ABD tarihindeki bu üç şahıs, dünya siyasetini tamamen farklı boyutlara taşıyarak aslında hiçbir ülkenin özgür olmadığını, her ülkenin birbirine bağımlı bir hâlde var olmaya çalıştığını dile getirmişlerdir. Abraham Lincoln köleliğe son verecek yasayı onayladığında, para baronlarına karşı yaptığı konuşmasını aynı ruh ve aynı düşünce ile Kennedy devam ettirmiş, ırkçılığı ortadan kaldıracak maddeyi onaylamıştır. Kızılderililere hak ve özgürlüklerini sunmuştur. Konuşmalarında para baronlarını hedef aldığı için öldürülmüştür. Bu iki başkandan sonra Türkiye tarihine baktığımızda İsmet İnönü’den devralınan enkazda adeta bir modernizasyon çalışmalarına giren Özal’ın siyasetini görüyoruz ki o da yine aynı şekilde para baronlarına karşı geldiği için hedef hâline gelmiştir.
Şunu sorun kendinize, dünyada dönen ticaretin neredeyse tamamı neden dolar üzerinden yapılıyor? Bu soru kafanızı kurcalarken şöyle bir bakış açısı daha getirelim: FED, ülkelerin kontrolünü elindeki dolar ile sağlıyor olamaz mı? İstedikleri zaman istedikleri şekilde doları yükseltip dilediği ülkeleri yönetim olarak buhrana sokup, uygulayacakları ambargolar ile ya benim dediğimi yapacaksın ya da ülkende ekonomik bir çıkmaza girersin demeye getiriyorlar. Aynısını Almanya’da Mark’a yaptılar ve ne denli başarılı oldukları ortada.
Bunu ABD yapıyor demiyoruz, paranın kontrolünü elinde tutan, siyasete para ile yön veren şirketleri yönetenler ve o şirketlere hizmet eden devletlerin askeri güçleri yapıyor diyoruz.
Bu yazı yorumlara kapalı.