GÖRÜYOR MUSUN?

Dünyada ne kadar insan varsa bir o kadar da bakış açısı, farklı bir pencere vardır ve herkesin farklı bir dünyası vardır. Bu dünyasında neşesi de vardır yası da. İnsanın bu dünyada başına gelenlere nasıl baktığı ve ne gördüğü ise hayatının kalitesini belirler.

Bakmak, görmek ya da görememek… İşte bütün mesele bu. Belki gözleriyle bakar insan fakat akıl ve kalbiyle görmesi gerekir ki hissetmesi gerekir suyun, tarihin, yıldızların, insanların ve fikirlerin akışını. Bu hisle dünyasında olup bitenlerin farkına varır ve bunlara yön verir.

Aynı pencereden bakan iki kişi, bahçedeki bir söğüt ağacının aşağı doğru eğilmiş olan dallarına çok farklı anlamlar yükleyebilir. Biri o dalları yaşlanmış, kendinden ve yaşamaktan bıkmış bir şekilde ölmeyi bekleyen biri olarak görebilir. Diğeri ise her türlü şartlara rağmen, hatta koskoca Dünya’nın yerçekimine rağmen yaşama ümidini kaybetmeden hayata tutunan biri olarak görebilir.

Bilerek görüp, hayata yön vererek  güzel yaşamayı bilmek

Güneş herkesin üzerine doğar fakat gül başka kokar, leş başka. Çevresine güzellikler saçan insanlar, gül gibi hem içi hem dışı güzel olan, uzaktan da yakından da güzel görünenler hayatın anlamını hakikaten bilen insanlardır. Çevresine az da olsa güzellikler katmasını bilen insanlardır.

Leşler, hayatın ne olduğunu bilemedikleri için, güzellikleri göremedikleri için ve güllerin kokularını alamadıkları için çevrelerine hep kötü kokular yayarlar. Ve her doğup batışında güneşin, kokuları kötüleşir.

Bunun içindir ki güneş bulutların ardındayken bile güzel kokan güller, solacaklarını bildikleri hâlde güzel kokular yayarak hayatın güzelliklerini, dalından koparılma riskini göze alarak gösterirler. Leşlere bile…

Bu yazı yorumlara kapalı.